Dolar 42,2024
Euro 48,7815
Altın 5.429,41
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tokat 16°C
Hafif Yağmurlu
Tokat
16°C
Hafif Yağmurlu
Çar 20°C
Per 20°C
Cum 24°C
Cts 23°C

Hendek Savaşı ile Hudeybiye Barışı Arasında Müşriklerle İlişkiler

Hendek Savaşı ile Hudeybiye Barışı arasında müşriklerle meydana gelen olaylar nelerdir? İfk hadisesi nedir?

Hendek Savaşı ile Hudeybiye Barışı Arasında Müşriklerle İlişkiler
REKLAM ALANI
07.11.2025 05:00
2

Hz. Peygamber Hendek kuşatmasında müşrikler safında yer alan kabileler üzerine seriyyeler tertiplemiştir. Ukkâşe b. Mihsan’ı, emrine verdiği kırk kişilik bir birlikle Esed kabilesinin oturduğu Gamre’ye göndermiştir. O nedenle bu seriyyeye Gamre seferi denilmiştir. Esedoğulları Müslümanların geldiğini duyunca bulundukları bölgeyi terkederek kaçmışlardır. Ukkâşe b. Mihsan kaçanları takip ettirmemiş ve Müslümanlar hiçbir kayıp vermeden Medine’ye geri dönmüşlerdir.122 Yine Hendek kuşatmasına katılan Süleymoğullarına karşı bir askerî birliğin başında Zeyd b. Hârise gönderilmiştir.123

Bu arada, daha önce Recî’ olayında Müslüman irşad heyetini pusuya düşürerek bir kısmını şehit eden ve bir kısmını da esir alarak Mekke müşriklerine idam etmeleri için satan Adal ve Kâre kabilelerini cezalandırmak ve aynı zamanda Mekke müşriklerine gözdağı vermek maksadıyla Hz. Peygamber’in de katıldığı bir sefer düzenlenmiştir. Bu seferde Hz. Peygamber Medine’den çıktıktan sonra asıl hedefini gizlemek için önce Suriye’ye gidiyor gibi yapmış, daha sonra esas hedefe yönelmiş ve Usfân’a kadar ilerlemiştir. Bu arada Hz. Peygamber’in geldiğini duyan Lihyanoğulları kaçmışlardır. Hz. Peygamber Usfân’dan Hz. Ebû Bekir’i on kişiyle birlikte, buraya on yedi ve Mekke’ye altmış dört kilometre uzaklıkta bulunan Gamîm’e kadar göndermiş, o da herhangi bir tehlike ile karşılaşmadan geri dönmüştür. Bu sefere Benî Lihyan Gazvesi adı verilmektedir.124

ARA REKLAM ALANI

Bu arada Hz. Peygamber Medine-Suriye yolundaki Gâbe mevkiinde otlatılan yirmi sağmal devesini bir baskınla ele geçirerek alıp götüren, develeri gütmekte olan Ebû Zer el-Gıfârî’nin oğlu Zer’i öldürüp hanımı Leylâ’yı ve develeri kaçıran Fezâre kabilesinin başkanı Uyeyne b. Hısn’ı takip için Gâbe Gazvesi’ni tertiplemiştir. Bu gazveye İslâm ordusunun konakladığı yere nisbetle Zûkared Gazvesi de denir. Bu sefer sırasında, çalınan develerden sadece on tanesi kurtarılabilmiş, Ebû Zer el-Gıfârî’nin hanımı da bir yolunu bularak ve Hz. Peygamber’in çalınan develerinden birisine binerek Medine’ye gelmiştir. Bu kadın, düşmanın elinden kurtulduktan sonra Hz. Peygamber’e gelerek “Yâ Resûlallah! Ben, eğer Allah beni bu devenin üzerinde kurtarırsa Allah rızası için onu kurban etmeyi adamıştım” demiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz tebessüm ederek şunları söylemiştir: “O deveyi ne kötü cezalandırıyorsun! Allah seni onun üzerine bindiriyor, onunla kurtarıyor, sen ise onu boğazlamak istiyorsun! Allah’a ma’siyet olan bir hususta ve sahip olmadığın bir şeyden adak olmaz. O benim develerimden biridir. Evine dön”!125

Bu arada Medine’ye yirmi dört mil uzaklıkta bulunan Zü’l-Kassa’ya iki sefer düzenlenmiştir. Bunlardan birincisi Medinelilere ait yaylım hayvanlarını yağmalamak isteyen Sa’lebe kabilesine karşı tertiplenmiştir. Hz. Peygamber, Muhammed b. Mesleme başkanlığında on kişilik bir birlik göndermiş; birlik uykuya daldıkları sırada oka tutulmuş, sadece Muhammed b. Mesleme ağır yaralı olarak kurtulabilmiştir. Zü’l-Kassa’ya ikinci sefer de yukarıdakinin benzeri bir sebebe bağlı olarak, Muhârib, Enmâr ve Sa’lebe kabileleri üzerine düzenlenmiştir. Hz. Peygamber bu defa Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ı kırk kişiyle göndermiştir. Ebû Ubeyde, Muhammed b. Mesleme’nin yaralandığı ve arkadaşlarının şehit düştüğü yere kadar varmış, adı geçen kabileler de korkarak dağlara kaçmışlardır.126

Hz. Peygamber benzer sebeplerle birkaç defa Zeyd b. Hârise komutasında Süleym, Enmâr ve Sa’lebe kabileleri üzerine birlikler sevketmiştir. Bu arada Zeyd b. Hârise bir ticaret kervanının başında recep ayında Suriye’ye giderken Fezâre kabilesi tarafından aniden baskına uğrayarak arkadaşları şehit edilmiş ve malları ellerinden alınmıştır. Bu hücumdan güçlükle kurtularak Medine’ye dönen Zeyd, Hz. Peygamber tarafından yukarıdaki olaydan bir ay kadar sonra Fezâre üzerine gönderilmiştir. Zeyd’in komutasındaki birlik Fezâreoğullarını bozguna uğratmıştır.

Burada Mustalikoğulları Savaşı’ndan (6/627) bahsetmek istiyoruz. Vâkıdî ve Belâzürî gibi bazı kaynaklar, Mustalikoğulları gazvesinin Hendek Savaşı’ndan önce meydana geldiğini kaydederler. İbn Hişâm, Taberî ve İbn Abdilber gibi bir kısım tarihçiler ise Hendek Savaşı’ndan sonra meydana geldiğini kabul ederler. Biz bu olayın Hendek Savaşı’ndan sonra meydana geldiğine dair görüşleri kabul ettik. Çünkü, Mustalikoğulları Gazvesi’nde iki bin deve ve beş bin koyun ganimet olarak alındığı kaynaklarda kaydedilmektedir. Şayet bu ganimetler Hendek’ten önce alınmış olsaydı, bu gazveden bir ay geçmeden hendek kazmaya başlayan Hz. Peygamber’in ve Müslümanların çalışmalar esnasında açlık çekmemeleri gerekirdi. Hz. Peygamber’in binlerce koyunu ve deveyi saklayıp insanları aç bırakması düşünülemezdi. Ayrıca bu gazvede ifk olayı meydana gelmişti; bir ay kadar vahiy gelmemişti. Daha sonra vahiy gelmiş ve Peygamberimiz iftiracılara ceza vermiştir. Eğer bu gazve Hendek Savaşı’ndan önce vuku bulsaydı, ifk olayı ile ilgili gelişmelerin hendek kazımı esnasında cereyan etmiş olması gerekirdi. Halbuki Hendek kazımı esnasında bu tür olaylardan bahis yoktur.127

Peygamberimiz, Huzâa kabilesinin bir kolu olan Mustalik kabilesi reisi Hâris b. Ebû Dırâr’ın at ve silah satın aldıktan sonra çevredeki kabileleri de yanına alarak Medine üzerine yürüyeceğine dair haber aldı. Bu haberi yerinde tetkik etmek üzere yine Huzâa’nın Eslem koluna mensup Büreyde b. Husayb’ı casus olarak karşı tarafa gönderdi. Büreyde, onları deslekleyecekmiş gibi görünerek düşman ordusunun karargâhına kadar sokuldu ve haberin doğruluğunu öğrenerek Medine’ye geldi. Bunun üzerine Hz. Peygamber yerine Zeyd b. Hârise’yi bırakarak bin kişilik bir kuvvetle Medine’den hareket etti. Müreysî’ kuyusunun başında karşılaştığı düşmana önce Hz. Ömer’i göndererek onları İslâm’a davet etti. Mustalikoğulları bu daveti kabul etmediler ve hemen çarpışmaya başladılar.128 Fakat İslâm ordusu karşısında tutunamayarak yenildiler ve on ölü verdiler. Mustalikoğullarından ganimet olarak altı yüz veya yedi yüz esir, beş bin koyun ve iki bin kadar deve alındı. Müslümanlar da yanlışlıkla bir şehit verdiler. Çarpışmanın meydana geldiği suya nisbetle bu gazveye Müreysî’ Gazvesi de denir. Hz. Peygamber Medine’ye gelince esirler arasında bulunan Benî Mustalik’in reisi Hâris’in kızı Cüveyriye ile evlendi. Bunu duyan sahâbîler, Resûl-i Ekrem’in akrabası olarak kabul ettikleri Mustalikoğullarından aldıkları esirleri serbest bıraktılar. Bu evliliğin Mustalikoğulları ile Müslümanlar arasındaki düşmanlığı giderdiği ve Hz. Peygamber’in Cüveyriye ile evlenmesinin asıl hedefinin bu kabileyi İslâm’a yaklaştırmak olduğu görülmektedir. Nitekim bu evlilikten sonra başkanları Hâris b. Ebû Dırâr başta olmak üzere Mustalikoğulları İslâmiyet’i kabul etmişlerdir.129

Burada savaştan sonra muhâcirler ile ensar arasında meydana gelen bir olaya işaret etmek istiyoruz. Savaş Müslümanların galibiyetiyle sonuçlandıktan sonra Müreysî’ kuyusundan su çekerken muhâcirlerden ve Hz. Ömer’in ücretle tuttuğu seyisi Cehcâh ile ensardan Sinan b. Vebre arasında kavga çıktı; Cehcâh, Sinan’a birkaç defa vurdu. Bunun üzerine Sinan b. Vebre “Yetişin ey ensar” diyerek onları imdadına çağırdı. Cehcâh da “Yetişin ey muhâcirler” diyerek muhâcirleri imdada çağırdı. Neredeyse muhâcirlerle ensar birbirine girecekti. ileri gelen kimseler yatıştırıcı konuşmalar yaptılar. Duruma Hz. Peygamber müdahele ederek, bunun câhiliye halkının da’vâsı olduğunu söyledi ve “Bırakın bunu! Bu, kötü bir şeydir” buyurdu.130

Mustalikoğulları Gazvesi sonunda Hz. Âişe’ye yapılan iftira (İfk) olayına gelince, Hz. Peygamber bu sefere hanımı Âişe’yi de beraberinde götürmüştü. Savaştan sonra Medine’ye dönülürken ordunun konakladığı bir yerde Hz. Âişe devesinin mahmilinden inip bir ihtiyacını gidermek için ordugâhtan uzaklaştı. Dönüşünde gerdanlığının düştüğünü farketti ve onu aramaya çıktı. Tam o sırada, Hz. Âişe, devesinin üzerindeki hevdec adı verilen kapalı, yuvarlak ve üstü kubbeli kafesinin içinde bulunduğu sanılarak, orduya hareket emri verildi. Hz. Âişe geri döndüğünde ordunun konak yerinden uzaklaştığını gördü ve kendisini almaya gelecekleri ümidiyle beklemeye başladı; ve bu sırada uykuya daldı. Ordu gece vakti konakladığı ve hareket ettiği için131 olayın bu şekilde meydana gelişi son derece tabiîdir. Öte yandan ordunun ardçısı Safvan b. Muattal, Hz. Âişe’yi gördü ve devesine bindirerek orduya yetiştirdi. Bu sefere katılmış olan münafıkların reisi Abdullah b. Übey, derhal Hz. Âişe ile onu orduya yetiştiren şahıs hakkında iftiraya başladı. Mistah b. Üsâse, Hassân b. Sâbit ve Hamne bint Cahş gibi bazı Müslümanlar da onun iftirasına alet oldular. Hz. Âişe’nin aleyhinde konuşanlardan Hamne, Hz. Peygamber’in diğer hanımı Zeyneb’in kız kardeşi oluyordu. Bunu da Zeyneb’e olan sevgisinden dolayı yapmıştı. Fakat Zeyneb, Hz. Âişe hakkında kız kardeşiyle aynı görüşü paylaşmamıştır.

Hz. Âişe savaştan döndükten sonra bir ay kadar hasta yattı. Bu arada Hz. Peygamber’in ve Hz. Âişe’nin anne ve babasının, dedikodulardan haberi olmuştu; fakat kızlarına bundan bahsetmemişlerdi. Hz. Âişe, kendisine yapılan iftirayı tesadüfen öğrendi. Hz. Peygamber’in izniyle babasının evine gitti ve üzüntüsünden günlerce ağladı. Annesi onu teselli etmeye çalışıyordu. Böyle bir şeye ihtimal vermeyen ve bu iftiraya çok üzülen Hz. Peygamber halka yaptığı bir konuşmada, bazı adamların, ailesi hakkındaki tavrının kendisini rahatsız ettiğini, ailesinden iyilik gördüğünü, Safvân b. Muattal’a da iftira edildiğini, onu da iyi olarak bildiğini; evine ancak kendisiyle birlikte girdiğini açıkladı.132 Hz. Âişe’ye güvenmesine rağmen, yine de tam emin değildi. Onu boşayıp boşamama konusunda Hz. Ali, Üsâme b. Zeyd ve diğer bazı kimselerle istişâre etti. Üsâme, isnadın yalan ve asılsız olduğunu, Hz. Âişe ve diğer aile fertleri hakkında iyilikten başka bir şey düşünmediğini söyledi. Hz. Ali ise çok kadın bulunduğunu, Hz. Peygamber’in, Âişe’nin yerine bir başkasıyla da evlenebileceğini söyledi.

İfk olayının meydana gelmesinden bir ay kadar sonra Hz. Âişe’nin suçsuz olduğunu bildiren âyetler nâzil oldu. Bu âyetlerde, yapılan dedikoduların tamamen asılsız ve iftira olduğu bildirildi; Hz. Âişe’nin namuslu olduğu haber verildi. Mü’minlerin bu olayı işittiklerinde iftira olarak değerlendirmeleri gerektiği hatırlatıldı ve bu şekilde hareket etmeyenlerin tavrı kınandı. Allah’ın, inanmış insanları, bir daha buna benzer bir tutumu tekrarlamaktan sakındırıp uyardığı açıklandı. İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir azap bulunduğu bildirildi.133 Peygamberimiz masum olduğuna dair ayetlerin nâzil olduğunu Hz. Âişe’ye bildirdi. Hz. Âişe Allah’a hamdü senâda bulundu. Daha sonra Hz. Peygamber halka bir açıklama yaparak durumu bildirdi ve nâzil olan âyetleri okudu. İftiraya adı karışanlara had cezası uygulanmasını emretti.134 Bunlardan Hassân b. Sâbit, Hz. Âişe hakkındaki bir kasidesinde onun namuslu olduğunu dile getirerek özür dilemiştir.135

Kur’an’da iftiranın kötü bir davranış olduğu vurgulanmaktadır. Her iftiraya uğrayan Hz. Âişe gibi şanslı da değildir. Çünkü iftiraya uğrayanın suçsuzluğu hakkında bundan böyle âyet nazil olmayacaktır. Fakat Kur’an-ı Kerim bu konuda uyulacak esasları ana hatlarıyla göstermiştir. Bilir-bilmez, şüphe üzerine, suçsuz insanlar hakkında tamamen tahmine dayanarak hüküm vermenin kötülüğü vurgulanmış ve ağır cezalar konulmuştur.

KAYNAKÇA:

122. Vâkıdî, II, 550-551; Mustafa Ağırman, “Gamre seferi”, DİA, XIII, 341-342.

123. İbn Sa’d, II, 86.

124. Vâkıdî, II, 535-537; İbn Hişâm, II, 279-281; Belâzürî, I, 348; Taberî, II, 595; İbn Abdilber, Dürer, s. 185-186; Atık b. Gays el-Belâdî, Meâlimi Mekke et-Târîhiyye ve’lEseriyye, Mekke, 1980, s. 205-207.

125. Vâkıdî. II, 537-549; İbn Hişâm, II, 281-289; Belâzürî, I, 348-349; Taberî, II, 592-604; Hüseyin Algül, “Gâbe gazvesi”, DİA, XIII, 267-268.

126. Vâkıdî, II, 551-552; İbn Sa’d, II, 85-86.

127. Geniş bilgi ve konu hakkında tahlil için bk. Mehmet Apaydın, Resûlullah’ın Günlüğü, İstanbul 1995, s. 120.

128. Vâkıdî, I, 407.

129. Vâkıdî, I, 404 vd.; İbn Hişâm, II, 289-296; Belâzürî, I, 341-342; Taberî, II, 604-610; İbn Abdilber, Dürer, s. 188-191.

130. Vâkıdî, II, 415; İbn Hanbel, III, 392-393; Buhârî, IV, 160.

131. Vâkıdî, II, 580.

132. İbn Hişâm, II, 300.

133. Nûr Sûresi 11-21.

134. İbn Hişâm, II, 302; İbn Hanbel, VI, 194-198; Taberî, II, 610-619; İbn Seyyidinnâs, II, 139-148; Mustafa Fayda, “Aişe”, DİA, II, 201-205.

135. İbn Hişâm, II, 306.

Kaynak: Diyanet Haber

REKLAM ALANI
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.